Köşe Yazılarım

BANA HALKININ MASALINI SÖYLE, SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM…

Halk anlatıları arasında önemli yere sahip olan, ağızdan ağza geçirilerek zaman içinde yazılı biçime gelen halk masallarında okurun ve kültürel öğelerin rolü önemlidir. Halk masallarının yazarı olmadığı için yazarla okur arasındaki ilişki yerine, zihinde yeniden yaratılan metin aracılığı ile bu ilişki sağlanır. Halk masalının sözel geleneğinde, masalın dinleyicisi bilinçli ya da bilinçsiz biçimde, yeni bir anlatıcı olma yolundadır; metni dilediği gibi değiştirerek aktarabilir. Halk masalının temel özelliği işte bu değişebilirliğidir. Halk masalındaki bu değişim süreci beni heyecanlandırdığı için bu yazıyı kaleme aldım. Halk masalları hakkında Calvino’nun söylediklerini öğrendikten sonra onları başka bir gözle okumaya ve değerlendirmeye karar verdim. Calvino diyor ki:

“…Her yorum halk masalını fakirleştirir ve boğar. Halk masallarını anlamak aceleye getirilmemelidir. Onların belleğe yerleşmelerine izin vermek, beklemek, her ayrıntının üzerinde durmak ve imgelerin diliyle olan bağlantılarını koparmadan onların üzerine derinlemesine düşünmek daha iyidir. Bir halk masalından öğrenebileceğimiz ders, onu dışarıdan eklediklerimizde değil, onun kelimesi kelimesine anlatımında bulunur.” (Calvino-Folktales-s.4)

Calvino’nun bu anlatımını içselleştirerek düşündüğümüzde, halk masallarının barındırdığı varsıllığın ne kadarını görüp göremediğimiz sorunu ortaya çıkar. Eğer bir halk masalını okurken kendimizi metnin dışına değil de içine yerleştirebilirsek o zaman Calvino’nun sözünü ettiği “anlama” eylemi gerçekleşmiş olur. Tam da burada bir başka soru geliyor aklıma. O masalın türediği, oluştuğu sosyolojik/ tarihi zamanı bilemiyorsak, masalı o alandan koparıp bugüne getirdiğimizde bu “anlama” eylemi eksik kalmaz mı? Sözünü ettiğim “anlama” elbette okurun masaldan estetik-biçim-içerik olarak “an”da alımladıkları değil, o masalın oluşmasına/ türemesine neden olan öğelerin anlaşılmasıdır.

Halk masallarının birbirine benzerliğini araştıranlar ne söylendiğinden başlayıp nasıl söylendiğine doğru ilerlerler. Bu pencereden baktığımızda halk masallarında karşımıza çıkan çatışma modellerinin evrenselliği dikkati çeker. Tekrarlayan temalar ise, her kültürde farklı olmakla birlikte, sosyal iletişimin çeşitli biçimlerini simgeler. Anlatıcı/ yazar belli bir ekinsel bağlam içinde, dinleyenin/ okurun gereksinimlerini bilerek ona bir model sunmak üzere masalı oluşturur. Bunu, halk masalları ile klasik masallarını çağdaş masaldan ayıran özelliklerden biri olarak değerlendirebiliriz. Dinleyen/ okuyan düşlemlerine ivedilikle doyum sağlamaya yönelik içsel dürtüsünü masala katarak o masalı yeniden üretebilir.

Yine Calvino’nun anlattıklarına dönelim:

“Halk masalları, erkek ve kadınların potansiyel kaderlerinin bir katalogudur, özellikle yaşamda kaderin belirlendiği dönemin; yani geleceğin habercisi olan doğumla başlayan gençliğin… Büyülere boyun eğme ortak yazgısının ya da kişinin varlığının karmaşık ya da bilinmeyen güçler tarafından önceden belirlenmiş olması bu kaderin bir parçasıdır. Bu karmaşıklık, kişinin tüm varlığına hâkim olur ve kişiyi kendisini özgürleştirmek için mücadele etmeye, kendi yazgısını belirlemeye mecbur eder.” (Calvino-Folktales-s.19)

Bu bakış açısından değerlendirdiğimizde halk masallarının doğasında ideolojik bakışın varlığını görürüz. Farklı kültürlerden çıksa da din, tören, sosyal adetler, beklentiler vb. ayrıntılar bu yaklaşımı doğrular.

Halk masalının temel özelliği değişebilir olmasıdır, demiştik. Bu durumda, bir kültürde üretilmiş olan masal diğer kültürün ideolojik bakışına göre değiştirilecektir. Bu özellik, halk masalının çekirdeğinde vardır. Bazı durumlarda eski masal korunabilecek bazı durumlarda da yeni sosyal bilince uyacak biçimde yeniden yorumlanacaktır. Bir kez daha ortaya çıkıyor ki halk masallarını incelerken olay örgüsüne neden olan şartların keşfedilmesi, sıradan okur için olmasa da, edebiyat araştırmacısı için çok önemlidir.

Örneğin Kırmızı Başlıklı Kız, ilk kez 1697’de Perrault’un antolojisinde görülür. Yüzyıl sonra Grimm kardeşlerin antolojisinde sonu değiştirilerek yeniden anlatılır. Burada kurdun karnı bir avcı tarafından kesilip açılır, hem küçük kız hem büyükanne canlı olarak dışarı çıkar. Masal bir dersle bitirilir:

“Bir daha yolundan ayrılma, annen yasakladığında ormana girme!”

Perrault’un masalından yaklaşık iki yüzyıl sonra, masal Güney İtalya’da yeniden kaydedilir. Bu kez kız orman değil de Ürdün Nehri’nden izinsiz geçer. Büyükannesinin evine ulaştığında yataktaki büyükanne değil bir canavardır. Canavar büyükanneyi yutmuştur.

Masalın bir başka çeşitlemesinde, küçük kız kurt tarafından öyle bir kandırılır ki büyükannenin etini yiyip kanını içmesi önerilir.

Başka bir çeşitlemede hem küçük kız hem büyükanne, kurdun kandırmacasının farkındadır, onu alt etmek için işbirliği yaparlar.

Masalın Çince çeşitlemesinde kurdun yerinde bir ayı vardır. Kız, küçük erkek kardeşiyle beraberken ayı, büyükanne taklidi yaparak eve girmeyi başarır ama küçük kız sesin kalınlığından dolayı kuşkulanır. Buradan itibaren kızın onu alt etmesi devreye girer, diğer Kırmızı Başlıklı Kız masallarına benzer sonla biter.

Fransa, İtalya, Çin gibi farklı kültürlerde aynı masalı bulamasak da çatışma modelinin evrenselliği dikkat çekici. Hemen her kültürde masalın ahlaki dersi, küçük kızlar eğer onlara önerilenlere uymazlarsa başlarına kötü şeyler gelebileceği yönündedir. Kırmızı Başlıklı Kız’ın farklı çeşitlemelerinde küçük kız, sorunu başka türlü çözer. Masalın çağdaş çeşitlemelerinden birini James Thurber yazmıştır. Bu sürümde, kız çocuk bir kurdun dairesine davet edilir, kızı baştan çıkarmaya çalışan kurt kız tarafından vurularak öldürülür. Bir süre sonra kız kurt kürkü bir ceketle spor yaparken görülür. Bu versiyonun masalın ilk anlatılan halinden ne denli uzaklaştığı, 21. Yüzyıl uygarlığının “aşırı” yaklaşımlarını temsil ettiği ortadadır.

Bu yazıda halk masallarının çocuklar için yazılıp yazılmadığı, onlara göre olup olmadığına değinmedim çünkü bu bir başka yazının konusudur.

Kırmızı Başlıklı Kız masalında örneklediğimiz gibi, pek çok halk masalının yüzyıllar boyunca hangi değişimlere uğradığını incelersek görürüz ki bu değişimi yaratan öğe, sosyal sistemler arasındaki farklardır. Bu farklar, sorunlarla baş etme yöntemlerinin değişimi anlamına da gelir. Halk masalının temsil ettiği karakter kendi kaderini belirleme mücadelesini yaparken farklı yöntemler deneyecektir çünkü her birinin kültürel deneyimi farklıdır.

P. Naili Boratav, Türk halk masalları ile batı kaynaklı halk masallarını karşılaştırırken şunları da söyler:

“Demek ki üsluplarıyla da bir Alman, bir Çin masalından bir Türk masalını ayırt etmek mümkündür. Kişi, nasıl kendi diliyle başka milletlerden ayırt ediliyorsa, davranışlarındaki özelliklerle de içinde yaşadığı toplumun damgasını taşır. Masalların kişileri de bu kanunun dışında kalmamışlardır.”

Boratav “üslup” sözcüğünü, “davranışlardaki üslup” anlamında irdelemiştir.

Gerek ülkemizdeki, gerek batı kaynaklı araştırmalar ortaya koyuyor ki halk masalları toplumun aynasıdır. Bir milletin folkloru, kültürü, inanışı, hoşgörüsü ve diğer özellikleri masal kişilerinde yansır. Bu nedenle, bir uygarlıkla/ ülkeyle/ milletle ilgili araştırmalar yapacaksak işe onların masallarından başlamak yanlış olmaz.

Kaynakça:
*P. Naili Boratav – Masal, Çocuk Edebiyatı Yıllığı, 1987
*E. Piccioli – Writing in Psychoanalysis – e book editions
*I. Calvino- İtalian Folktales-Penguin Classics
MAVİSEL YENER, ÇTD MASAL ÖZEL SAYISI
Paylaş:

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.